Generated Image October 15, 2025 - 11_00PM

Bozkır Anayasası: Eski Türk Devletlerinde Seçim, Yönetim ve Demokrasi

B

ozkır Anayasası: Eski Türk Devletlerinde Seçim, Yönetim ve Demokrasi Üzerine

Bu Araştırma Prof. Dr. Ahmet Taşağıl hocamızın bir videosundan esinlenerek yapılmıştır.

Türk Dünyasında İktidarı ve Rızayı Tanımlamak

Bozkır imparatorluklarının yönetim yapısı, genellikle basit, otokratik ve tek bir hükümdarın mutlak iradesine dayalı despotik sistemler olarak tasvir edilir. Ancak bu yaygın kanı, tarihsel gerçekliğin karmaşıklığını ve inceliğini göz ardı etmektedir. Bu raporun temel tezi, erken dönem Türk devletlerinin, modern “demokrasi” kavramıyla tam olarak örtüşmese de, ilahi meşruiyeti kolektif rıza ve hukukun üstünlüğü ile dengeleyen özgün ve sofistike bir yönetim sistemi geliştirdiğidir. Bu sistem, üç temel sütun üzerinde yükselen bir tür “bozkır anayasacılığı” olarak tanımlanabilir: hükümdarın ilahi meşruiyet kaynağı olan Kut, her şeyin üzerinde olan yüce yasa Töre ve istişari meclis olan Kurultay (Toy).

Monarşik bir yapıya sahip olmasına rağmen bu sistem, hükümdarın gücünü temelden sınırlayan ve bir hesap verebilirlik mekanizması sunan önemli istişari, seçime dayalı ve liyakate önem veren unsurlar barındırmaktaydı.Bu rapor, söz konusu üç temel direği derinlemesine inceleyecek, bu sistemin tarihsel vaka analizleri aracılığıyla nasıl işlediğini ve zaman zaman nasıl başarısız olduğunu ortaya koyacak, kadınların yönetimdeki rolünü ve bu kavramların İslamiyet sonrası döneme nasıl evrildiğini analiz edecektir. Amaç, erken Türk siyasi düşüncesinin, mutlakiyetçilik ile kolektif irade arasında kurduğu hassas dengeyi aydınlatmaktır.

Bölüm I: Türk Devlet Geleneklerinin Üç Sütunu

Bu bölüm, Türk siyasi sisteminin temelini oluşturan kavramların tematik ve derinlemesine bir analizini sunmaktadır. Bu üç kavram, birbiriyle etkileşim içinde olan ve birbirini dengeleyen bir bütünün parçalarıdır.

1.1 Kut: İlahi ve Koşullu Yönetme Yetkisi

Eski Türk devlet anlayışının merkezinde yer alan Kut, basit bir “kralların ilahi hakkı” anlayışından çok daha karmaşık ve dinamik bir kavramdır. Kut, Gök-Tanrı tarafından bahşedilen, yönetme yetkisini, siyasi iktidarı, talihi ve karizmayı içeren ilahi bir lütuftur.Bu yetki, belirli bir yönetici aileye, örneğin Göktürkler için Aşina soyuna veya Hunlar için Tu-ku boyuna verilirdi.4 Orhun Yazıtları’nda Bilge Kağan’ın “Tanrı irade ettiği için, Kut’um olduğu için Kağan oldum” ifadesi, bu meşruiyet anlayışını açıkça ortaya koyar.6

Kut’un varlığı, bir Kağanın meşruiyetinin birincil kaynağıydı. Onu diğer boy beylerinin üzerine çıkarır ve bir konfederasyon üzerindeki egemenliğini haklı kılardı.6 Hun hükümdarlarının kullandığı “Tanhu” unvanı da “Gök’ün Oğlu” anlamına gelerek bu ilahi bağlantıyı yansıtıyordu.8

Ancak Kut’un en kritik özelliği, kalıcı ve koşulsuz olmamasıdır. Bu ilahi yetki, hükümdarın yetersizliği, adaletsizliği veya halkına karşı görevlerini yerine getirememesi durumunda Gök-Tanrı tarafından geri alınabilirdi.Kıtlık, askeri yenilgi veya iç karışıklıklar gibi ulusal felaketler, Tanrı’nın Kağan’dan Kut’u geri çektiğinin bir işareti olarak yorumlanırdı.10 Dolayısıyla Kut, hükümdara mutlak bir güç değil, ağır sorumluluklar yükleyen bir emanetti. Orhun Yazıtları’nda belirtildiği üzere Kağan, açları doyurmak, çıplakları giydirmek, milleti birleştirmek ve düzeni sağlamakla yükümlüydü.Bu ilahi sözleşmenin ihlali, meşruiyetin sonu anlamına geliyordu.6

1.2 Töre: Yazısız Anayasa ve Yüce Hukuk

Töre, Türk dünyasının en üstün hukuki ve ahlaki kodudur. Sadece bir gelenekler bütünü değil, Kağan’ın bile üzerinde olan, adil yönetimin nihai ölçütü olarak hizmet eden bir tür yazısız anayasadır. Töre, hayatın her alanını düzenleyen sözlü hukuk kuralları, gelenekler ve toplumsal normların tamamını ifade eder.Üç temel kaynaktan beslenirdi: atalardan kalma gelenekler (Yosun Hukuku), Kurultay tarafından alınan kararlar ve Bumin Kağan veya Oğuz Kağan (Mete) gibi saygın Kağanların koyduğu yasalar.

Kaynaklar, Töre’nin mutlak üstünlüğünü defalarca vurgular. Orhun Yazıtları’ndaki “İl gider, Töre kalır” (Devlet yıkılabilir, ama Töre baki kalır) ifadesi bu anlayışın en net özetidir. Bir Kağan’ın tahta çıktığında ilk görevi Töre’yi tesis etmek veya yeniden teyit etmekti. İktidarı, ancak Töre’ye uygun hareket ettiği sürece meşru kabul edilirdi. Kağan hukukun üstündeydi, aksine hukukun baş uygulayıcısı olarak kendisi de Töre’ye tabiydi.Töre’yi ihlal etmek, en büyük siyasi suç olarak görülür ve doğrudan Kut’un kaybedilmesine, dolayısıyla hükümdarın görevden alınmasına zemin hazırlardı.Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügati’t-Türk’te yer alan “Zor kapıdan girerse Töre bacadan çıkar” atasözü, zorbalık ile Töre’nin bir arada var olamayacağını vurgular. Yazılı olmamasına rağmen Töre’nin adalet (könilik), eşitlik (tüzlük), faydalılık (uzluk) ve insanlık (kişilik) gibi temel ilkelere dayandığı anlaşılmaktadır.

1.3 Kurultay (Toy): Millet Meclisi ve Seçim Mekanizması

Kurultay, Türk siyasi sisteminin kurumsal kalbiydi. Sadece bir danışma meclisi değil, aynı zamanda yasama ve en önemlisi, kabile aristokrasisinin kolektif iradesini temsil eden bir seçim organıydı. Kurultay (veya Toy), siyasi ve askeri seçkinlerden oluşurdu: boy beyleri, ordu komutanları, yüksek rütbeli devlet görevlileri (Buyruk) ve hanedan üyeleri (Tigin, Şad).Halkın tamamının temsil edildiği bir meclis değildi; bir aristokratlar meclisiydi.

Kurultay, savaş ve barış ilanı, antlaşmaların onaylanması, Töre’de değişiklik yapılması ve üst düzey yetkililerin atanması gibi devletin en önemli kararlarını alma yetkisine sahipti.Kurultay’a katılım, Kağan’a bağlı beyler için zorunluydu; katılmamak bir isyan eylemi olarak kabul edilirdi.

Ancak Kurultay’ın en önemli gücü, yeni Kağan’ı seçme ve onaylama yetkisiydi. Kağan’ın ilahi Kut’a sahip olan hanedandan (örneğin Aşina soyu) gelmesi zorunlu olsa da, bu hanedanın hangi üyesinin tahta çıkacağına Kurultay karar verirdi.Bu, basit bir taç giyme töreni değil, seçkinler arasında liyakat, yetenek ve siyasi uzlaşıya dayalı bir seçim süreciydi. Bu durum, sistemin otokrasiye kaymasını engelleyen en temel mekanizmaydı. Kurultay, Töre’yi ihlal ederek veya görevlerinde başarısız olarak Kut’unu kaybettiğine inanılan bir Kağan’ı görevden alma gücüne de sahipti. Bu, Kurultay’ı anayasal sistemin nihai denetim ve yaptırım mekanizması haline getiriyordu.Seçim süreci, yeni Kağan’ın bir keçe üzerine oturtulup göğe kaldırılması ve ipek bir kuşakla boğazının sembolik olarak sıkılarak kaç yıl hüküm süreceğinin sorulması gibi ritüeller içerirdi; bu da iktidarının koşullu ve sınırlı doğasını simgeliyordu.

Bu üç sütun, birbirinden bağımsız unsurlar değil, birbiriyle sürekli etkileşim halinde olan, kendi kendini düzenleyen bir “bozkır anayasası” sistemi oluşturur. Kut, yönetme hakkını (meşruiyet); Töre, yönetmenin kurallarını (hukuk); Kurultay ise bu kuralları uygulayan ve denetleyen kurumsal mekanizmayı (seçim/denetim) temsil eder. Bu yapı, tiranlığı önlemek ve hükümdarın Töre tarafından tanımlanan kolektif iyiliğe hizmet etmesini sağlamak için tasarlanmış bir geri bildirim döngüsüdür. Sistem, her ne kadar ilahi onaya ve aristokratik rızaya dayansa da, özünde anayasal bir nitelik taşır.

Bölüm II: Sistemin Pratikteki İşleyişi – Tarihsel Vaka Analizleri

Bu bölüm, ilk bölümde ortaya konan teorik çerçeveyi tarihsel olayların gerçekleriyle karşılaştırarak sistemin hem işlevselliğini hem de kırılma noktalarını göstermektedir.

2.1 Hun Temelleri: Merkeziyetçilik ve Kağan’ın Yükselişi

Türk siyasi modelinin kökenleri, bir kabile konfederasyonundan merkezi bir siyasi yapıya geçişi simgeleyen Hun dönemine kadar uzanır. Büyük Hun Devleti’nin kurucusu Teoman’ın dağınık kabileleri bir araya getirerek merkezi bir yönetim oluşturması (M.Ö. 220 civarı), yeni yönetim kurumlarının doğuşunu zorunlu kılmıştır.

Ancak sistemin temellerini atan asıl lider, Teoman’ın oğlu Mete Han’dır. Mete’nin, babasını devirerek tahta geçmesi, verasetten ziyade liyakat ve yeteneğin üstünlüğünü gösteren klasik bir örnektir. Mete’nin devleti ve orduyu yeniden organize etmesi ve kendi adıyla anılan bir Töre (“Oğuz Kağan Töresi”) oluşturması, kendisinden sonraki Türk devletleri için bir model teşkil etmiştir.Bu dönemde, büyük kararlar için kabile liderlerinin bir araya geldiği ve Kurultay’ın öncüsü olan Toy geleneği de yerleşmiştir. Mete’nin büyük bir zaferin ardından topladığı “zafer kurultayı”, devlet politikasını ve Töre’yi resmileştiren önemli bir olaydır.Ayrıca, Hunların başlattığı ve imparatorluğu Doğu ve Batı olarak iki idari birime ayıran “ikili teşkilat” sistemi, Göktürkler ve diğer ardıl devletler tarafından da benimsenen etkili bir yönetim modeli olmuştur.

2.2 Göktürk Zirvesi: Orhun’da İktidar, Siyaset ve Veraset

Göktürk dönemi, bozkır anayasacılığının “klasik çağı” olarak kabul edilebilir. Özellikle Orhun Yazıtları, Kağan, halk, Kut ve Töre arasındaki ilişkiyi en net şekilde ifade eden siyasi bir vasiyetname niteliğindedir. Bilge Kağan, bu yazıtlarda egemenliğini sürekli olarak Töre’ye bağlılığına ve millete hizmetine dayandırarak meşrulaştırır.Bu dönemdeki veraset krizleri, Kurultay’ın gücünün pratikte nasıl işlediğini gösteren canlı örnekler sunar.

Vaka Analizi 1: 581 Yılı Veraset Krizi

Mukan Kağan, ölmeden önce tahtı kendi oğlu yerine kardeşi Taspar Kağan’a vasiyet etmişti.Taspar Kağan da ölürken tahtı Mukan’ın oğlu Ta-lo-pien’e bırakmak istedi. Ancak Taspar’ın ölümünün ardından toplanan Kurultay, bu vasiyeti reddetti. Gerekçe olarak Ta-lo-pien’in annesinin soylu olmamasını göstererek onu Kağanlığa layık görmediler ve yerine İşbara Kağan’ı seçtiler.Bu olay, Kurultay’ın veraset konusundaki mutlak üstünlüğünün en güçlü kanıtlarından biridir. Hüküm süren bir Kağan’ın son vasiyetinin bile, seçkinler meclisi tarafından Töre ve geleneklere aykırı bulunması halinde geçersiz kılınabildiğini göstermektedir. Ne var ki, bu kararın yarattığı iç bölünme, devletin Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasına yol açarak sistemin bir zayıflığını da ortaya koymuştur.

Vaka Analizi 2: Bilge Kağan’ın 716 Yılında Tahta Çıkışı

Kapgan Kağan’ın ölümünden sonra, oğlu İnel Kağan, yerleşik veraset kurallarını hiçe sayarak tahta geçmeye çalıştı.Ancak devletin askeri ve siyasi seçkinleri, kahraman komutan Kül Tigin liderliğinde bu duruma karşı çıktı. Kül Tigin, bir darbe düzenleyerek İnel’i ve destekçilerini idam ettirdi ve tahtı, daha yetenekli ve liyakatli gördüğü ağabeyi Bilge’ye sundu.Bilge Kağan’ın hükümdarlığı, boy beylerinin onayıyla meşrulaştı.Bu olay, seçkinlerin liyakat ilkesini nasıl zorla uygulayabildiğinin bir başka çarpıcı örneğidir. Sistem pasif değildi; Kül Tigin gibi güçlü figürler, devlet seçkinleri adına hareket ederek Töre’ye ve liyakate dayalı doğru adayın tahta çıkmasını sağlayabiliyordu.

Sistemin Çöküşü: Fetret Devri (630-680)

Göktürklerin Çin egemenliğine girdiği bu dönem, sadece dış askeri güçten kaynaklanmamıştır. Çin’in Tang Hanedanı, Göktürk sisteminin zayıflıklarını aktif olarak istismar etmiştir. Çinli prensesler ve casuslar aracılığıyla şehzadeler arasında taht kavgaları körüklenmiş, Kağan’a bağlı boylar isyana teşvik edilmiştir.Bu iç bölünmeler, kıtlık gibi doğal afetlerle birleşince devleti çöküşün eşiğine getirmiştir. Kurultay’ın işleyebilmesi için gereken seçkinler arası uzlaşı ortamı yok olmuş, bu da Çin’in “böl ve yönet” politikasını kolaylaştırmıştır.Fetret Devri, Kurultay’ın işlevsizleştiği ve iç uyumun bozulduğu bir ortamda tüm devlet yapısının ne kadar savunmasız kaldığını gösteren kritik bir karşı örnektir.

2.3 Uygur Dönüşümü: Bir Kağan’ın Azli

Uygur Kağanı Bögü Kağan’ın devrilmesi, siyasi anlaşmazlıkların ve hizipçiliğin en ağır yaptırıma, yani hüküm süren bir hükümdarın görevden alınıp idam edilmesine nasıl yol açabildiğini gösteren bir vaka analizidir. Bögü Kağan, Maniheizm dinini devlet dini olarak kabul etmiş, bu da saraydaki Soğdlu danışmanların etkisini artırmıştı.779 yılında, Soğdlu danışmanlarının etkisiyle, Tang imparatorunun ölümünü fırsat bilerek Çin’e bir sefer düzenlemeyi planladı.

Ancak Kağan’ın başveziri ve kuzeni olan Tun Baga Tarkan, bu politikaya şiddetle karşı çıktı. Bu seferin devletin çıkarlarına aykırı olduğunu savunan Tarkan, etrafında topladığı muhalif grupla bir darbe düzenledi. 780 yılında gerçekleşen darbe sonucunda Bögü Kağan ve destekçileri öldürüldü, Tun Baga Tarkan ise kendisini yeni Kağan ilan etti.Bu olay, bir Kağan’ın yetkisinin sınırlarını en dramatik şekilde ortaya koymaktadır. Bögü Kağan, geleneksel anlamda zayıf veya adaletsiz olduğu için değil, devletin seçkinlerinin güçlü bir kesimi tarafından felaket olarak görülen bir dış politika izlediği için devrilmiştir. Bu durum, Kağan’ın hizmet etmekle yükümlü olduğu “kolektif çıkar” kavramının, seçkinler tarafından yeniden yorumlanabildiğini ve bu yorumu zorla kabul ettirebilecek güce sahip olduklarını göstermektedir.

2.4 Hazar Anomali: İkili Krallık

Hazarlar, iktidar ve meşruiyeti dağıtma konusunda diğer Türk devletlerinden farklı, özgün bir yaklaşım geliştirmişlerdir. Bu sistemde iki hükümdar bulunuyordu: Muazzam bir ruhani otoriteye sahip olan ancak günlük işlerden yalıtılmış, kutsal bir figür olan Kağan ve tüm yürütme, askeri ve adli gücü elinde bulunduran Bek.

Kağan, Hazar devletinin ilahi Kut’unu temsil ederek nihai meşruiyet kaynağını oluşturuyordu. Bek ise orduyu komuta eden, yönetimi yürüten ve devleti fiilen idare eden hükümdardı.Teoride Bek, Kağan’a tabiydi ve onun tarafından atanıp görevden alınabilirdi, ancak pratikte asıl güç Bek’in elindeydi.Bu sistem, kutsal meşruiyet ile pratik yönetim arasında resmi bir ayrımı temsil eder. Bu ayrım, muhtemelen ilahi Kut’u, askeri yenilgilerin veya sevilmeyen politikaların siyasi sonuçlarından korumak için geliştirilmiş bir mekanizmaydı. Meşruiyetin kaynağını, yönetimin değişken gerçekliğinden yalıtarak devletin istikrarını sağlamayı amaçlıyordu. Bu yapı, Göktürk modelinden farklı bir denge ve denetleme mekanizması yaratmıştır.

Kurultay’ın gücü, görüldüğü gibi iki ucu keskin bir kılıçtı. Seçkinler arasında güçlü bir fikir birliği olduğunda, devletin istikrarının ve uyum yeteneğinin temelini oluşturuyordu. Ancak bu fikir birliği bozulduğunda, iktidarın hakemi olma rolü, devleti parçalayabilecek çatışmaların merkezi haline geliyordu. Sistemin etkinliği, doğrudan doğruya seçkinlerin birliğiyle orantılıydı.

Erken Türk Devletlerinde Yönetim Özelliklerinin Karşılaştırmalı Analizi

Aşağıdaki tablo, incelenen erken Türk devletlerinin temel yönetim özelliklerini özetleyerek, temel kavramların devamlılığını ve ortaya çıkan önemli farklılıkları bir arada göstermektedir.

Özellik

Asya Hunları

Göktürk Kağanlığı

Uygur Kağanlığı

Hazar Kağanlığı

Karahanlı Devleti

Meşruiyet Kaynağı

Kut (Tanhu)

Kut (Kağan)

Kut (Kağan)

Kut (Kutsal Kağan)

Kut + İslami Halifelik Onayı

Temel Hukuk

Töre (Sözlü)

Töre (Orhun Yazıtları’nda belgelenmiş)

Töre (Maniheizm etkisinde)

Töre + Dini Hukuklar (Musevilik vb.)

Töre + Şeriat Hukuku

Ana Meclis

Toy/Kurultay

Kurultay

Kurultay

Soylular Meclisi

Divan / Saray Meclisi

Meclis Yetkileri

Tanhu seçimi, savaş/barış kararları

Kağan seçme/azletme, yasama, savaş/barış

Kağan azletme (Bögü), siyasi tartışmalar

Bek’e danışmanlık

Han’a danışmanlık, idari işler

Veraset Modeli

Yönetici klan içinde liyakat/yetenek, sıkça çekişmeli

Baba soyundan liyakat, Kurultay onayı

Baba soyundan liyakat, seçkinlerin onayı

Kalıtsal (Kutsal Kağan), Atanmış (Bek)

Yönetici hanedan içinde kalıtsal (ülüş sistemi)

Bölüm III: İslami Sentez – Karahanlı Devleti ve İdeal Hükümdar

İslamiyet’in kabulü, Türk siyasi düşüncesinin evriminde bir dönüm noktasıdır. İslam’ı benimseyen ilk büyük Türk hanedanı olan Karahanlılar, İslam öncesi gelenekleri İslami prensiplerle birleştirerek yeni bir devlet modeli ortaya koymuşlardır. Bu sentez, ikili teşkilat ve Türkçe unvanlar gibi eski Türk geleneklerini İslami idari uygulamalarla harmanlamıştır.

Bu sentezi anlamak için en önemli kaynak, Yusuf Has Hacib tarafından 11. yüzyılda kaleme alınan Kutadgu Bilig‘dir. Hükümdara sunulan bir siyasetname olan bu eser, alegorik bir anlatımla ideal devleti ve hükümdarı tasvir eder.Eserde hükümdar, Kün Toğdı (Doğan Güneş) adıyla anılır ve Adalet’i (Köni Törö) temsil eder.Bu, İslam öncesi dönemde Töre’ye verilen önemin, artık bir İslam hükümdarının en temel erdemi olarak çerçevelendiğini göstermektedir. İdeal hükümdar bilgili, akıllı, adil ve dindar olmalıdır.

Kutadgu Bilig, adil bir devletin hukuka dayandığını savunarak Töre kavramını Şeriat ile kusursuz bir şekilde bütünleştirir. Hükümdarın görevi, hukuku herkese eşit ve adil bir şekilde uygulamak, zayıfı güçlüye karşı korumaktır.Kut kavramı da İslami bir bağlamda yeniden yorumlanır. Hükümdarın yönetme hakkının hala ilahi bir kaynaklı olduğu kabul edilir, ancak bu kaynak artık Allah’tır. Bu ilahi lütfu korumanın şartları ise değişmemiştir: adaletle, bilgelikle ve halkın refahını gözeterek hüküm sürmek. Karahanlıların başardığı bu sentez, Töre’nin olağanüstü uyum yeteneğini göstermektedir. Töre’nin adalet ve düzen gibi soyut ilkeleri o kadar temeldi ki, yeni bir dini ve hukuki çerçeveye başarıyla entegre edilebilmiş ve Türk siyasi kimliğinin devamlılığını sağlamıştır.

Bölüm IV: Hatun’un Gücü – Türk Yönetiminde Kadın

Eski Türk devletlerinde siyasi iktidar yalnızca erkeklere özgü değildi. Kağan’ın eşi olan Hatun, anayasal açıdan önemli bir konuma sahipti ve bir tür ortak hükümdar olarak görülüyordu. Orhun Yazıtları’nda Tanrı’nın “babam Kağan’ı ve annem Hatun’u” birlikte yücelttiğinden bahsedilmesi, Hatun’un meşruiyetinin Kağan ile eşit düzeyde görüldüğünü ima eder.Fermanlar ve emirler genellikle hem Kağan’ın hem de Hatun’un adıyla yayımlanırdı.

Bu, sadece kişisel bir etki değil, kurumsal bir güçtü. Özellikle Karahanlı prensesleri gibi soylu ailelerden gelen ve “Terken” unvanı taşıyan Hatunların kendi sarayları, hazineleri, toprakları (ıkta) ve hatta askeri birlikleri vardı. Onlar, bağımsız siyasi aktörlerdi. Hatun, Kurultay’a katılır ve devlet işlerinde söz sahibiydi.Bir Kağan’ın ölümüyle geride küçük yaşta bir veliaht bırakması durumunda, Hatun genellikle naip olarak tam yürütme yetkisini kullanırdı. 8. yüzyılda Po-fu Hatun’un naibeliği buna bir örnektir.

Bu geleneğin en güçlü ifadesi, daha geç bir dönemde yaşamış olmasına rağmen Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın eşi Terken Hatun’dur. Karahanlı soyundan gelen Terken Hatun, Selçuklu İmparatorluğu’nun en güçlü figürü haline gelmiştir. Kendi veziri (Tâc’ül-mülk) vardı, efsanevi vezir Nizamülmülk’e meydan okudu ve Melikşah’ın ölümünden sonra devlet hazinesini ve kendi ordusunu kullanarak küçük yaştaki oğlu Mahmud’u tahta çıkarmayı başardı. Bu uğurda emirlerin sadakatini satın almak için büyük servetler dağıttı ve hukukçulardan fetva aldı. Terken Hatun’un eylemleri, bir Hatun’un sahip olabileceği siyasi, mali ve askeri gücün boyutlarını açıkça göstermektedir. Hatun’un gücü, bozkır toplumunun ataerkil bir yapıya sahip olduğu yönündeki basit görüşe meydan okuyan, Türk devlet yapısının temel ve kurumsal bir bileşeniydi.

Sonuç: Erken Türk “Demokrasisi” Üzerine Bir Değerlendirme

Eski Türk yönetim sistemi, modern anlamda halk egemenliği, genel oy hakkı veya bireysel haklar gibi kavramları içermediği için bir “demokrasi” değildi. Bu terimi anakronik bir şekilde kullanmak yanıltıcı olur. Ancak bu sistem, keyfi ve mutlak bir despotizmden de çok uzaktı. Aksine, anayasal yönetimin temelini oluşturan güçlü ve kurumsallaşmış denge ve denetleme mekanizmalarına sahip sofistike bir monarşiydi.

Bu sistemin proto-demokratik veya anayasal olarak nitelendirilebilecek unsurları şunlardır:

  • Seçime Dayalı Monarşi: Hükümdar, otomatik bir verasetle değil, bir meclis (Kurultay) tarafından seçilirdi.
  • Hukukun Üstünlüğü: Hükümdar, yüce bir yasaya (Töre) tabiydi ve bu yasayı ihlal etmesi durumunda görevden alınabilirdi.
  • Hesap Verebilirlik: Hükümdar, hem milletin refahı için ilahi bir güce (Gök-Tanrı) hem de yönetimi için dünyevi bir kurula (Kurultay) karşı sorumluydu.
  • İstişare ve Müzakere: Önemli devlet kararları, tek taraflı bir fermanla değil, bir mecliste danışılarak alınırdı.

Sonuç olarak, erken Türk siyasi modeli en iyi şekilde “geleneksel hukuk çerçevesinde işleyen, liyakate dayalı ve seçime dayalı bir monarşi” olarak tanımlanabilir. Bu sistem, ilahi bir soydan en yetenekli lideri seçmek ve onun kolektif iyilik için adil bir şekilde hüküm sürmesini sağlamak üzere tasarlanmıştı; seçkinler meclisi ise bu sözleşmenin nihai garantörü olarak hareket ediyordu. Bu model, geniş ve göçebe bir imparatorluğu yönetmenin zorluklarına karşı geliştirilmiş özgün ve başarılı bir çözüm olup, hesap verebilirlik ve hukukun üstünlüğü gibi ilkeleriyle, biçimi tamamen farklı olsa da, temel demokratik değerlerle rezonans kurmaktadır.

Alıntılanan çalışmalar

  1. Türklük unutulursa, sistem çöker! – TürkSolu, erişim tarihi Eylül 27, 2025, 
  2. Türk Tarihinde Bir Otorite Tipi: Kagan, erişim tarihi Eylül 27, 2025, 
  3. Eski Türklerde Kut ve Töre Bağlamında Hükümranlığın … – DergiPark, erişim tarihi Eylül 27, 2025,
  4. İLK TÜRK DEVLETLERİNDE GÜÇ VE YÖNETİM YAPISI, KUT NEDİR, İKİLİ TEŞKİLAT NEDİR, TÖRE – YouTube, erişim tarihi Eylül 27, 2025, 
  5. 1 Asya Hun Devletinin Siyasi ve Sosyal Yapısı; Hun Adı, Hun Yurdu, Hunların Milliyeti, Hun Tarihinin Kaynakları (II. Hafta), erişim tarihi Eylül 27, 2025, 
  6. (PDF) Eski Türklerde Kut ve Töre Bağlamında Hükümranlığın Hududları – ResearchGate, erişim tarihi Eylül 27, 2025, 
  7. eski orta-asya türk kamu hukuku’nda – DergiPark, erişim tarihi Eylül 27, 2025, 
  8. 10. Maddede Eski Türkler Nasıl Yönetilirdi? – Derin Tarih, erişim tarihi Eylül 27, 2025, 
  9. ESKİ TÜRK YAZITLARINDA KAĞANIN VASIFLARI VE GÖREVLERİ, erişim tarihi Eylül 27, 2025, 
  10. Göktürk Devleti’ni Fetret’e Götüren Sebepler ve Çin’in Kurduğu …, erişim tarihi Eylül 27, 2025
  11. S. 581 Göktürk Devletinin İkiye Ayrılması | Olay | Dijital Hafıza Doğu Türkistan, erişim tarihi Eylül 25
  12. Bilge Kağan’dan Sonra Gök-Türk Kağanları (VIII: Hafta), erişim tarihi Eylül 27, 2025
  13. Karahanlı İmparatorluğu – Eskişehir Türk Ocağı, erişim tarihi Eylül 27, 2025
  14. Kutadgu Bilig’de Devlet Ve Toplum Anlayışı – Türk Ocağı, erişim tarihi Eylül 27, 2025,
  15. Selçuklu devlet yönetiminde kadının yeri ve altuncan hatun örneği – Necmettin Erbakan Üniversitesi, erişim tarihi Eylül 27, 2025,

Add a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *